Tarihimizde Türk kahvesinin ve kahve sohbetinin yeri her zaman başka olmuş, bütün dünyanın bildiği bir gelenek haline gelmiştir. İstanbul kahvehaneleri, şehrin tarihinde derin izler bırakmış, pek çok yazıya, belgesele ve filme konu olmuş önemli mekanlardır. Eski İstanbul’un kahvehaneleri, her biri kendi hikayesini taşıyan mimari yapıları ve benzersiz atmosferleriyle bilinir. Aslında kahvehane kültürü, modern kahve dükkanlarının çok daha eskiye dayanan, nostaljikversiyonlarıdır.
“Eski İstanbul’da Kahvehaneler” adlı kitap, Burçak Evren’in gözlem ve araştırmalarını içerir ve bize bu kültürü anlatır. Kitapta geçen bir bölüm, bu mekanların sadece kahve içilen yerler olmanın ötesinde bir işlevi olduğunu açıklar. Başlangıçta güzel konuşmaların yapıldığı bir yer olarak görülen kahvehaneler, zaman içinde akademik sohbetlerin merkezi haline gelmiştir. Bu dönüşüm, kahvenin mimarisinin pratiklik ve işlevsellik üzerine kurulduğunu ortaya koyar.Eski İstanbul kahvehanelerinin mimarisi hakkında kesin bilgiler günümüze kadar gelememiştir. Bu nedenle çoğu mekanınyanmış, yıkılmış veya farklı nedenlerle yok olmuş olduğukabul edilir. Ancak, 19. yüzyılda Melling, Allom ve Walshtarafından yapılan gravürler, bu döneme ait kahvehanelerin mimarisini yansıtmaktadır. Tipik olarak kare planlı bir avluya açılan kahvehaneler, etrafında oturma yerleri bulunduran bir orta meydanı içerirdi. Kahvenin ana mekanı ise yüksek bir tabana sahipti ve genellikle şadırvan veya bir süs havuzuiçeriyordu.Eski İstanbul kahvehaneleri arasında mahalle kahvehaneleri, semai kahvehaneleri, esrarkeş kahvehaneleri, yeniçeri kahvehaneleri gibi farklı türler bulunsa da, hepsi benzer mimari özelliklere sahipti. Yeniçeri kahvehaneleri daha gösterişliyken, mahalle kahvehaneleri daha sade ve bakımsızdı. Eğlenceye uygun olan çalgılı semai kahvehaneleri ise gösteri amaçlı oturma düzenine sahipti.
Vaktiyle doğudan batıya yayılan kahve kültürü, 19. yüzyıldan itibaren İstanbul’da tersine bir dönüşüm yaşamıştır. Özellikle Beyoğlu bölgesinde açılan lüks kahvehaneler daha farklı bir şıklığa sahipti. Luxemburg kahvesi gibi mekanlar, aynalarla donanmış, peykeleri kadife kaplı, gösterişli tavan süslemelerine sahip, geniş ve ihtişamlı mekanlar olarak hafızalarda yer etmiştir.Kahvehaneler, sadece kahve içilen mekanlar olmanın ötesinde, müdavimlerini kendine çeken, özel atmosferleriyle tanınan yerlerdi. 21. yüzyılda da benzer bir durum söz konusudur. Günümüzde kahve içilen mekanlar daha farklı bir çeşitlilik sunsa da temeldeki mantık nostaljikkahvehanelerle aynıdır.
İstanbul’un kahve kültürü, geçmişin izlerini taşımakla birlikte, modern mekanlar ve farklı lezzetlerle buluşmuştur. Ancak, sokaklarda dolaşan seyyar kahveciden alınan bir fincan kahveyi, bir taşın üstüne oturarak yudumlamak, belki de geçmişin tadını tekrar yaşamak anlamına gelir. Kahvehaneler, tarih boyunca değişse de şehrin ruhunu yansıtır ve insanların buluşma noktası olmaya devam eder.